18 Ağustos 2013 Pazar

Özen Film sunar: Sitiv Cabs


Valla aylardır şu mini minnacık ipad klavyesinde yazamadığım için bloğun yüzüne bakamadım.
Ama Jobs filmi konusunda 2 gündür o kadar sinirliyim ki, düşe kalka yazıcam.
Buraya kadarki kısmı 8 saatte yazdım.
Ben Steve Jobs'ı arkadaşlarım kadar yakinen tanımıyorum sanırım, dolayısıyla filmin de gerçeği yansıtıp yansıtamadığı konusunda emin değilim.
Ve fakat bütün twitter ve facebook listem Jobs'larla ailece gidip geliomuş sanırım ki bu kadar emin atıp tutuyor herkes.
Bu ne yaa filmi itin götüne sokup sokup çıkardınız.
Sizin o tatlı Türk aklınıza gelen fikirler, yönetmenin, senaristin falan aklına hiç gelmedi dimi?
Bi siz düşündünüz Next'i, Pixar'ı 
hı-hı çok mantıklı
Keşke arayıp size sorsalardı bak görüyo musun....
Ziyan oldu koca film..
 
Bilmişlik, şuursuzlukla birleşince daha da itici bi hal alıyo bak söyliyim.
 
Bu adam öleceğini çok uzun zamandır biliyordu ve belki filminin yapılacağını da biliyordu ve tüm bu kurguyu o istedi.
Çünkü belki de adam hayatının filminde bunların olmasını istedi?!
YA DA
Belki "bir tek" sizin o tatlı beyinlerinize gelen fikirlerinin uygulanması bazı politik engellere takıldı?!
Olamaz mı?!
Bence bal gibi olur.
Çoğunuz reklam sektöründesiniz.
Ya politik engel ya da müşteri kaprisi.
Hiç mi takılmıyorsunuz?!
O zaman da insanlar sizin işinizi eleştirdiğinde sinirlenmio musunuz?
 
Nolur şuursuzca eleştirmeden önce dönüp bi kendimize bakalım.
Daha iyisini yapamıyorsak da yermeyelim o zaman.
 
Ya da Türkler olarak bence yeni bir Jobs filmi yapıp tüm dünyaya sunalım.
Mazhar Alanson kadrolu Jobs zaten, onu da alırız. 

2 Temmuz 2013 Salı

tatil fotoğrafı!!!!

tatildeyken bir şeyin önünde poz verip fotoğraf çektirmeyi aşırı derece zavallı ve fakir buluyorum!!!!

yani paris'e gittiğinde eyfel'in önünde durup poz versen nolur, vermesen nolur.
arkadaşlarınla falan git spontan çekil gel işte.
özel setuplarla poz vermelere, elle tutuyo gibi yapmalar ne yaa yakışıyo mu 2013'te!?!?

böyle bir şey neden yapıyosun ki?
paris'te olduğunu hatırlamak için mi?
mesela paris fotoğraflarını klasörlesen olmuyo mu?
hiç mantıklı değil.
ben düşündüm, en ufak bir mantıklı açıklama bulamadım.
baya luuzır bence.

bir de fotoğraf çerçevesine deli oluyorum.
bence fotoğrafa çerçeve koymak=facebook'ta poke etmektir.

#öyletatlıyımki #paris #kızlarkesinberabergelmeliyiz #parissss #parisiloveyou #parisjetaime #frame

gençsiniz, çetin bir kış mevsiminden çıkmışken heyecanlısınız.
bunları anlıyorum.
ama yol yakınken dönebilirsiniz de.
yemin ederim silerim.
kendinize gelin.


26 Şubat 2013 Salı

bi susun!!

kadınlar olarak bazen ne kadar çok konuşuyoruz yaa
(ben diil, siz! demokratik görünsün diye öyle yazdım!)
fiziki olarak beyin yıkayacak ortam bulamayınca da sosyal medyada susmuyoruz.
(demokrasi devam ama halbuki yine siz)
sürekli sosyal mesaj, sürekli sosyal mesaj.
ama bi susun yaa
(evet artık baya siz)
valla silicem bak!!

sürekli fikirlerini zorla empoze etmek niye?
en önemlisi de niye benim newsfeed'imi kitliosunuz?
zaten facebook ve twitter'a günde 10 dk bakıyorum, bunun 8 dakikası da ulusa seslenişleri scroll down etmekle geçiyo.
atilla taş'ın deyimiyle gerçekten I don't care'ımda bile değil!
git blog aç, psikoloğa git, ders ver, topless bir şekilde berlusconi'ye doğru koş, bişey yap, tepkini oralarda göster, gönlünce ulusa seslen.

sizlere alternatif önerilerim:
*kendinize ait websitesi açabilirsiniz, beğenen girer bakar.
*blog açabilirsiniz, yine beğenen girer bakar.
*facebook'ta sayfa açabilirsiniz-böylece sadece like eden kitleyi ayrıştırıp, onların newsfeed'inde görünebilirsiniz.

gerçekten orada yazı için bir alan açılması, gönlümüzce saçmalayalım diye değil.
kutucuğa bakın: What's going on, ....? diyor.
Yani primitif bir ingilizceyle de anlayabileceğimiz gibi; nasılsın, iyi misin, hayatında neler oluyor, anneye babaya çok selam falan diyor.

peki o zaman bu kadar naif bir kutucuktan bana niye ayar veriosunuz?

ben zaten birilerinden yardım istesem ya da merak etsem uzmanlara danışırım dimi?
cevap veriyorum: EVET

gerçekten bazen kadınların kromozom yapısı olarak mutlaka 8-5 çalışması gerektiğini düşünüyorum, yoksa etrafa sarıyo çok fena.
bana da olmuştu bir kere 2006'da
ama o zamanlar sosyal medya bu noktada değildi, buralar falan hep dutluktu.
ben de sevgili abim ME'ye sarmıştım.
O zamanlar birlikte yaşıyorduk ve günde 10 kere arayıp eve kaçta geliceksin diye soruyordum; tövbe tanrıma, evlerimizden ırak.

boğmayın beni.
yaklaşmayın ateş ederim.

29 Ocak 2013 Salı

karabastı!!

2 haftadır oldukça fakir bir olaydan dolayı muzdaribim.
yaşadığım şeyi çevreme anlattığımda, bunun -benim sadece flash tv'de olduğunu sandığım- karabasan olduğunun iddia ettiler?!?!
nası yani?!?!
birazcık internetten falan okudum, fakirler arasında "karabasan" olarak kodlanan -biz izmir'de buna da çiğdem diyoruz- bu oluşum güya stresli dönemlerde ya da ağır yemekler yenen akşamlarda olurmuş.
ay ne büyük yalan!!
o zaman eski roma'da karabasandan geçilmezdi.
her akşam kuzu döndürmeler, şaraplar, uzun masalar....
onlara gelmiodu da ben akşamları 3 tek grisini yiyorum, bana o kadarcık şeyi çok görüyo da mı bana gelio????
(bu cümlemi ilk okuyuşta anlayan ilk 10 kişiye sürpriz hediyelerim var)
lokmalarımı mı sayıyosunuz?!?!
of bi de ismi de çok avam: karabasan
tamam yani sör alex ferguson falan olsun demiyorum ama en azından daha havalı, daha kabul edilebilir bir şey olabilirdi bence.
ama sonuç olarak ben 2 gecedir salonda kanepede ışıklar, televizyon, herşey açık uyuyorum ve aldığım bu radyasyonla da haftasonuna maddenin kum hali olarak girmeyi planlıyorum.
ben böyle şeylerden çok korkarım.
dolayısıyla da "ay bizim komşuya da ...." diye başlayan yorumlar gerçekten istemiyorum, hiç de merak etmiyorum.
aalalaaalalalalala alaaalalala sizi duyamıyoruuuum!!!!

önemli not:
kişisel gelişimimde (!) önemli etkisi bulunan annemin konuyla ilgili yorumu şöyle oldu: saçmalama karabasan yaşın geçti senin?!?!