27 Ekim 2011 Perşembe

örümcek adam bir hayal kahramanı değilmiş..

bu akşam inönü'de bjk-fb maçına gittim. istanbul'da sanırım-yani en azından kendimde olarak hatırladığım-ilk maçımdı.
bayanlar size olayı tüm detaylarıyla anlatıyorum..
erkek arkadaşlarınız-kocalarınız maça gittiğinde birebir bunları yaşıyor, dolayısyla adımları iyi okuyun..

ilk önce ritüeli yerine getirmek için beşiktaş çarşı'ya indik.
süper bir ortam var. 
bundan sonra maça gitmesem bile maç günlerinde oradan geçmeyi planlıyorum. 
insanlar inanılmaz kopmuş, gerçekten o anda herkes mesleğini, normal hayatını falan unutmuş ve orada sürreal bir ortamda takılıyorlar. 
o kadar erkek bir ortam ki o an bir ölçüm yapılsa testeron hormonlarım iki katına çıkmış olabilir..
neyse bu arada çarşı'da bir sürü arkadaşımı görmem de ekip içindeki popüleritemi artırdı, zaten çoktu, iyice tavan yaptı. nasıl popüler, nasıl sevilen bir insanmışım ki adeta hayranlarım tarafından kucaklandım.
herneyse..
oradan da yürüye yürüye, yaklaşık 2000 kişilik bir grupla stada gittik..
bu arada çılgınca söylenen şarkıları tam bilmediğimden katılamıyorum ama ezberlemeye çalışıyorum..
stada girişimiz de tabiki bir brezilya dizisiydi.. itiş kakış atlaya zıplaya yeni açıktaki yerimizi aldık.. ama bir sonraki maçta kapalıdayım çok net söyliyim.. çünkü kapalı, taraftar grubu içinde hem daha prestijli hem de üstü kapalı (doğal olarak) olduğu için bir bağırsanız sesiniz iki çıkıyor yani eğer orada olsaydım şu an boğazım da ağrımıyor olacaktı hem de taraftar daha coşkulu..
neyse yerimizi aldığımızda maç başlamıştı zaten.. ben daha ortama ısınırken falan hop ilk gol oldu, sevinmeler çıldırmalar falan yaşandı..
bu arada da gözleme başladım..
erkekler maçta gerçekten saçmalio, çıldırıo, kontrolünü kaybedio.. gerçekten ilk insana dönüyolar..
hayatlarında bu kadar içten bir sevgiyle bağlı oldukları başka bir meta da olduğunu hiç sanmıyorum.. 
bayanlar bence bu sevgiye saygı duymak gerek..
bizim hayatımızda bu kadar manyaklaşabileceğimiz hiç bir şey olduğunu sanmıyorum..
hangimiz sex and the city ya da bir başka dizi ya da en sevdiğimiz çanta için aşağıdaki hale girebiliriz ki??
herifler sevdikleri adam uğruna 5 metre demire tırmanıyolar!!

artık bu görüntüden sonra kimse beni örümcek adamın sadece bir hayal kahramanı olduğuna inandıramaz!!
herif bir tek avuç içinden psst diye ağ atmadı.. ki onu da bence afişe olmamak için yapmadı...

bu maçtan sonra söyleyebileceğim tek şey: erkeklerin hayatta bir şeye böyle bir tutkuyla bağlandıklarını görünce bir an erkek olmak istedim.. çok inanılmaz bir şey.. dikkatleri dağılmıyor, vazgeçmiyorlar, tam küfrederken bir anda sevgi dolu oluyorlar falan çok acaipler.. 
bence bizim hayatımızda tam olarak birebir bunun yerini tutabilecek bir an yok!!
indirim zamanlarını düşünüyorum ama böyle demirlere tırmandıracak bir indirim de oldu mu hayatımda hiç hatırlamıyorum..

herneyse..

aslında bence maç boyunca sayılmayan golümüzde yaşadığım aşırı sevinmeler, kopmalar, çıldırmalar dışında iyi bir performans sergiledim.. 

bu vesileyle de futbolla ilgili öğrenmem gereken çok ciddi bir eksiğimi farkettim: sayılmayan golleri anlamıyorum..
bir tek işte o golde etrafa bi bakaydım ve sayılmadığını göreydim iyidi ama napalım o kadar da olur.. sonuçta anlayanlar da gide gele anlamaya başladılar heralde, yoksa kimse ilk maçından ofsaytı anlayamaz..
ki bence ofsayt diildi eheheuue :)

vee iyi haber: bundan sonra daha çok maça gitmeye karar verdim.
hatta haftaya da bjk-fb basket maçına gidicem.. daha önceden basket maçına gittiğimden o konuda biraz daha bilinçliyim neyse ki..
ancak yaptığım incelemelerde Çarşı'nın mizacıma biraz daha uygun bir taraftar grubu olduğuna karar verdiğimden sonraki maçlarımı onlarla izlemek istiyorum.. 

kızlar size ufak bir notum var:
maçta küfür eden kız çok itici bir görüntü.. maça gidin, sevinin, bağırın falan ama küfür etmeyin nolur..
ama kesinlikle maça gidin, bol bol gidin.. hem süper eğlenceli hem de bu kadar çok erkeği bir arada görebileceğiniz başka bir oluşum olabileceğini sanmıyorum ;)

son olarak öğrendiğim bir tezahuratı da sizlerle paylaşmak istiyorum:
oleeeeyyyy
beşiktaşım oleeeeey
beşiktaşım oley
beşiktaşım oley
beşiktaşım oleeeey

maç kankalarım engin ve tolga'ya da sonsuz sorularım karşısındaki sabırlarından dolayı teşekkür ederim :)
beyler bence deplasmanlara da gidelim?

23 Ekim 2011 Pazar

yaşasın küresel ısınma..

kış mevsimi gerçekten beni çok mutsuz ediyor.
her zaman ne kadar sıcak, o kadar iyi mottosuyla hareket eden bir homo sapiens olarak bu havalarda üst düzeyde üşüyorum..
bu havalar yüzünden hayatım boyunca ekim-mayıs arasında burnumun ve parmaklarımın uçlarını hissetmiyorum. 6 ay burunlu, 6 ay burunsuz yaşamak da takdir edersiniz ki sıkıntılı bir durum..
bir de bu kışın doğan insanların "ben kış bebeğim, kışı çok severim" lafının da hastasıyım..
o ne yaa??
ben de kara kışta doğdum ama tiksiniyorum.
sürekli üşümenin, sürekli griple karşı karşıya olmanın, her yağmurda paçaların piç olmasının nesi güzel??

bu kışı daha az üşüyerek geçirmenin yollarını ararken sıcak su torbasından sonra hayatımın 2.kış ürününü buldum.. 
üste giyilen, kolları, cepleri olan polar battaniye..
çünkü böyle kanepeye yatarsın, battaniyenin altı tam hayatta kalmak için makul bir seviyeye gelir ve telefon çalar ya.. o telefonu açmak demek tüm düzeneğin bir anda alt üst olması ve yeniden üşümek demektir ya..
işte öyle bişeeeeeyyyy.... 
erol evgin'in kel olduğunu ilk öğrendiğimde de amma üzülmüştüm off..

konsantrasyon sorunu yaşıyorum galiba?!?!

neyse..
beni işte ve evde görenler bilir, battaniyesiz su almaya gitmem..ama bu çok acaip oldu, üstümde rahat rahat geziyorum, gerçi birazcık he-man'deki orko'ya benziyorum ama bir yandan da bu halimi çekici buluyorum ?!?!

henüz çok uzun demonstrasyon şansım olmadı ama şimdilik kanepeden hiç kalkmadan heryerim uyuşana kadar 3 saat yatabiliyorum.. bir de bunların konuşanı, koşup kapı açanı falan da olsa tadından yenmez.. 
onu da araştırıyorum, bulucam..
tabi bu ürünü de herşeyi olduğu gibi yine en geç ben öğrendim sanırım.. shmuggle nedir diye web'de bakınırken facebook sayfasında bu fotoğrafı buldum..
ben bu fotoğrafı henüz sınıflandıramadım.. 
buradaki kompozisyon nedir onu da anlamadım..
ama semra özal'ın üstünde resmen shmuggle var.
bazen (22 saniye önce) düşünüyorum da semra özal'la ne ksdar çok ortak yönümüz var..

neyse..
eğer kış mevsimi için bir de polar burunluk yapılırsa işte o gün kış geldi diye mızmızlanmayı keserim..
shmuggle sesimi duyar belki :)

yaşasın küresel ısınma..

21 Ekim 2011 Cuma

ama kendisi fotoğraflarından daha iyi?!?!

bu yalanı yemeyin lütfen..
başa sarıyorum vıcıvıcıccıvcıvcıcııvc....
bir gün bir arkadaşınız gelip de size "seni bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum" dediğinde hafiften bi kıllanın.. sana mı kaldım ben.. sence o kadar umutsuz muyum??
sorusunu bi aklınıza getirin..
hadi tamam oldu, kıramayacağınız bir arkadaşınızsa ilgili adayın bir resmine bakın..
eğer resim gösterilirken söylenen cümle "ama kendisi fotoğraflarından daha iyi" ise kaçabileceğiniz kadar uzağa kaçın!!
çünkü ben bugüne kadar aslında fotoğrafta çirkin çıkıp da orjinalinda jude law olan kimseyi tanımadım..
zaten çocuk ya da kız size tavsiye ediliyorsa orada da bir kıllanın.. kendi kendinin başına çaresine bakamıyor mu acaba sorusu akıllara gelsin..
ama tabi olur da resmi gösterilen kişi resimde bile hakaten jude law ise hiç durmayın, sonuçta belki de çok yoğundur yeni birileriyle tanışıcak vakti yoktur falan filan bahaneler çoğaltılabilir ehuheuehue :)

sanırım bazen objektif olamama ve kendi kendimi çürütebilme özelliklerimi törpülemem gerek :)

önemli not: in jude law we trust....

14 Ekim 2011 Cuma

best friends in love?!?!

son 2 senedir hollywood'un acayip tuttuğu bir konu bu..
ben olsam macaulay culkin'li "kız arkadaşım" serisini yeniden ısıtıp sunardım, bunca yıl sonra bunlar napmış falan gösterirdim.
neyse ne diodum?
evet bu çok tutan bir konu son zamanlarda
bkz: no strings attached, friends with benefits ve bu akşam izleyeceğim one day!
ve evet farkettim ki acı bir şekilde ben hepsini izlemişim!!
içten içe sevio muyum acaba bu konuyu?!?!

neyse..
bu yükselen trend ve de filmlerin etkisiyle kaç ergen en yakın arkadaşına hallendi çok merak ediyorum gerçekten..
buradan ergenlere sesleniyorum:
yemeyin bunları!!
film hilesi bunlar.
kabul edin ki hiç birimizin en yakın arkadaşı ashton kutcher ya da jim sturgess ya da natalie portman değil.. ama tabi öyleyse ve siz bugüne kadar kanka olduysanız da bu durum tamamen sizin salaklığınız..

bu arada ergen demişken aklıma yine castin bibır geldi, hep böyle oluyo.. neyse..
dikkatim çok dağıldı..

bu sefer de yazımı bir son olmadan bitiricem, festival kafası..
sonu siz kafanızda bitirin :)

11 Ekim 2011 Salı

kafa tülü..

bayanlar,
şu bekarlığa veda partilerinde artık kafa tüllerini bir kenara bırakabilir miyiz?
ev gibi topluma kapalı ortamlarda istediğimiz rezilliği yapalım-buna tamamım, ama nolur umama açık alanlarda bu tülleri takmayalım..
cumartesi gecesi bir mekanda uzun süre bu tüllere maruz kaldım ve o günden beri allam ya benim de bekarlığa vedam böyle olursa diye uykularım kaçıyor.
uzaktan da çok antipatik görünüyor ayrıca, ööğğkk..
daha önce de bahsettiğim gibi bu tüllerle etrafa "o kadar evlenmek istiyordum ki" mesajı veriyorsunuz.
hadi evlenen kız taksın, o zaten o noktadan sonra mesaj verse nolur, vermese nolur.
ama yancıları bunları takarak gelecekte oluşabilecek sağlıklı bir ilişkiyi de zarif bir hareketle kalelerinden uzaklaştırıyorlar.
ben erkek olsam şöyle düşünürdüm
"olm kız güzel de kafadaki tül sıkıntı yaratır ilerde"
bu tarz aksesuar tuzaklarına düşmeyelim, düşenleri uyaralım..
erkeklere bakın bi ya, efendi gibi striptizcilerini çağırıp bitiriyorlar, kafalarına papyon taktıklarını gördünüz mü hiç??
adamlar kendini bozmuyo, siz niye bozuyosunuz??
("adamlar n.h bozmuyo" diyorsunuz şu an duyuyorum, öyle bozmaktan bahsetmiyorum ben, eğer sen de o şekilde bozabiliyorsan, tavsiyem hiç durma..)

ama bu demek değil ki bekarlığa veda yapmayın.
yapın hatta kralını yapın..
bunun için olabilecek aktivitelerden bazıları:
*striptizci (bahçıvan, itfaiyeci, batman ya da superman kostümlü olabilir)
*çeşitli shot yapmaca oyunları
*kız kıza bir roma ya da barcelona ya da bodrum tatili (motto her zaman: what happens in rome, stays in rome)
*çeşitli saçmalamalar (sky is limit)

son olarak evlenen arkadaşa kamçı, kelepçe gibi hediyeler de hiç komik değil, aksine baya da antipatik..

yukarıdaki bilgiler ışığında ölçülü şakalar ve komiklikler ile sağlıklı bir bekarlığa veda yaşayabilirsiniz..

enjoy..

6 Ekim 2011 Perşembe

vasiyetim..

malesef üzülerek belirtiyorum ki öyle maddi olarak bırakabileceğim çok fazla şeyim yok..
evdeki 3-5 eşyamı paylaşın isterseniz..
gerçi ben en iyilerini yanıma alıyorum ama siz yine de bakın :)
ben tüm prosedürleri düşündüm, bunlara bağlı kalırsak da çok sevinirim.
adım adım yazıyorum..
*eğer evde bekletilecekcem dua falan istemiyorum, evde siz de benimle oturucaksanız öyle benimle ilgili anıları falan konuşun gülün..
*ben evdeyken bulunduğum alanda the national çalmanızı şiddetle rica ediyorum.
*en önemli konulardan biri: en sevdiğim kıyafetlerimle gömülmek istiyorum. bu konuda çok netim. gözlerim açık giderim, uykunuzda gelip yanınıza yatarım huzurunuzu kaçırıırm söyliyim..
en sevdiğim kıyafetlerim: kot eteğim-birkenstock terliklerim-beyaz tshirt-güneş gözlüklerim-the national 45'liğim-kurşun kalem (saçlarımı toplamam için)
*aynı şekilde camiye gidersek yine hoparlorden the national müzik yayını lütfen.. beni tekrarlatmayın..
*mezar aşamasında da ipod'umda the national'ın bütün albümleri var. siz all seçeneğini seçerseniz tüm albümleri baştan çalar, neyse işte all diyin play diyin, sonra da kulaklarımı kuma gömün gidin.. hatta bi de cam şişe 1 lt kola döküp giderseniz sizden iyisi olmaz, uykunuzda gelip öperim :)) şaka lan şaka öpmem :)) ama noluyo diye bi başımı uzatırım ehueheuh :))
neyse bu da aklımdayken yazdım, üstünüzden bir yük aldım bence..
gerçi kazık çaktığım için bu yazıya önümüzdeki 80 sene ihtiyacınız yok ama bilgisayarlarınızda favourite falan yaparsanız 100 yaşına geldiğinizde bulmanız kolaylaşır..
kolay gelsin..
not: aluminyum folyo alzheimer yapıyormuş, eğer tostumu alüminyuma sarıcam diye alzheimer olup benim vasiyetimi unutursanız her gece gelip ısırırım söyliyim..

R.I.P.

sonunda telefonlarımdan biri tamirden geldi ve gece gündüz sosyal medyadan haber alma dönemim başladı..
evet karar verdim sosyal medyayı çok seviyorum ve şu noktadan onsuz yaşamayı da düşünemiyorum.
sabah yine uyanıp neler var neler yok bakınırken steve jobs'un öldüğünü öğrendim.
aylar öncesinden açıklama yapılmış, malesef çok kısa ömrü olduğu dünyaya duyurulmuş olmasına rağmen insan çok üzülüyor.. bence bu kadar başarılı birinin vefatı tüm insanlık açısından çok büyük bir kayıp.. 
sabah haberi aldıktan sonra ne yalan söyliyim ilk aklıma gelen şey "off twitter ve facebook R.I.P'den geçilmiyordur şimdi" idi..
ve nitekim öyle de oldu..
ulusça o kadar üzüldük, o kadar yıkıldık ki türkçemiz bunu ifadede yetersiz kaldı ve ingilizce üzüldük tüm gün!!
yaa allah aşkına neden R.I.P. yaa??
nolur biri bana mantıklı bir açıklama yapsın??
adamın bu yorumlarınızı anlayıp cevap yazacağını mı düşünüyorsunuz??
burada sağlıklı bir tek neden göstersin biri..
bence YOK..
amy winehouse'da da böyle olmuştu..
herkes R.I.P. Amy!! başta da ertuğrul özkök!! yaa sen ertuğrul özkök'sün, ergen facebook statüsü gibi R.I.P. Amy yazmak yakışıyor mu sana?? 
facebook ya da twitter listenizda yabancı arkadaşlarımız vardır ve onların anlaması için ingilizce statusler yazarız, bunu anlarım.. ama r.i.p. kimseyi ilgilendirmeyen, tamamen ölen kişi ve benim aramda bir şey, dolayısıyla listemdeki yabancılar da anlasa nolur, anlamasa nolur..
tabi bir de arkadaşının r.i.p'sini "like" edenler var..
o nasıl zavallı bir durumdur?? 
eğer o kadar üzülüyorsan sen de belirt üzüntünü, başkasınınkini neden beğeniyorsun?? 

gerçekten bu nefretimi steve jobs'ın vefatı üzerinden yazmak istemezdim.. ancak tutamadım..

....

Benim öyle iphone ya da ipad gibi süper apple ürünlerim yok ama çok sevdiğim ve onsuz yaşayamacağım bir ipod'um var..
ve günümün en iyi anları da ipod'umla başbaşa olduğum anlar.. 
hayatıma kattığın bu çok özel minik kutu için teşekkürler..




2 Ekim 2011 Pazar

finger protection terliks

bu ayak başparmağını özel korumaya alan terliklerden acaip iğreniyorum.
yani neden böyle bir tasarıma gerek duydu moda dünyası?? ve neden insanoğlu bunu giyiyo??
sanki ayaklarımız çok güzel, hele ki o başparmaklarımız bir masterpiece de onları özel bir korumaya almak neden??
aman başına bir şey gelmesin o nadide parçaların..

1 Ekim 2011 Cumartesi

çok bilen kadın

bugün bu tatildeki müzmin oda arkadaşımla uzun uzun konuştuk
dedikodu yaptık
hayatımızda sevmediğimiz kadınları aşağıladık
böyle itin götüne soktuk soktuk çıkardık
ve evet bundan da çok keyif aldık
bence herkes yapmalı, insan bi rahatlıyo ayoooool
ama bunu erkekler asla yapmamalı
daha önce de bahsettiğim gibi efemine erkek tercih edilen bir form değildir.
erkek az konuşur, konuşursa da erkeksi şeyler konuşur.. euheuehueueu hayallerimdeki erkek aşağıdakine iyice yaklaşıyo ehuehueheueh :))))

neyse sonuç olarak da çok bilen (!) kadının en tehlikeli kadın olduğuna karar verdik
çünkü bu kadın aslında hiç bilmez, ama kendini ve de çevresini buna inandırmak için insanüstü bir çaba harcar
ve tabiki kaçınılmaz olarak inandırcak diye bizi de harcar
ulan sana ne!! ben bildiğim gibi yaşıyorum gidiyorum, devamlı bozma çaban ne!!
zaten bilge bir insan olsan ben sana yaa sence napiyim diye gelirdim dimi gelmiyosam niye bana ayar çekmeye çalışıyosun..
bugün de çemkirdim rahatladım..
akşam düğünde çılgın bir performans beni beklediğinden şimdi biraz istirahate çekiliyorum..

şeycim..

hepimizin hayatında çok sık olan bir şeyden bahsedeceğim, çağımızın vebası: ŞEYCİM
ben yeni tanıştığım insanların isimlerini hiçççç hatırlamıyorum
çok deniyorum
ismini söylerken acaip dikkatli dinliyorum ama yok gecenin sonunda adı neydi dediklerinde eöeöeöe bilmiyorum!!
baya siliyorum
yani düşünüyorum yeni tanıştığım adam ya da kadınla çok mu eğlendim böyle beni aldı bulutların üstüne götürdü de onun için mi sohbetin başını siliyorum diye ama yoooo öyle bişi de yok
yani götürse hatırlardım heralde?!?!
ya da bunu da hatırlamıcak kadar uçuruyo mu acaba beni?!?!
woohoo :))
neyse gecenin sonuna gelindiğinde ya da ertesi gün karşılaşıldığında ise o talihsiz hitap geliyor tabiki ıııııı şeycim!!
yani insana seslenemiyosun, meraba diyemiyosun bombok bir durum..
ve en kötüsü de onlar beni hep hatırlıyo sanki çok kolay bir ismim varmış gibi
(gerçi her zaman onlar beni tanır, ben onları tanımam?!?!  tatil başıma vurmuş evet)
ben bu konuda çok düşündüm ama en doğru yolun dürüstlük olduğuna karar verdim.
yaa çok özür dilerim ama ismin neydi, ben bir sürü insanla aynı anda tanışında iyice karıştım demek en iyi yöntem, bu akşam da yaklaşık 10 kişiye bunu söylicem ben mesela ehuehueheu :))