27 Aralık 2011 Salı

pre-yılbaşı

bu sabah ofise geldiğimde yine metrelerce okuyucu fakslarıyla karşılandım..
okurlarım yılbaşı programımı çok merak ediyormuş..

aslında çok heyecanlı bir planımız yok canlarım..
bu yılbaşında eltimle birlikte şeffaf naylon çoraplarımız ve burnu açık-hafif topuklu makosen terliklerimizi giyip Bodrum'a gideceğiz.
Bodrum'da öncelikle bizi ve de dolayısıyla sizi neler beklediğini hiç bilmiyorum, öngöremiyorum.. zira bunu öngörebilecek bir hayal gücü de ben hayal edemiyorum..

tek planımız pazar sabahı otel odamızda ıssız adam (çok severim bilirsiniz?!?!) izleyelim istiyoruz.. pijamalarımızla yatağa yüz üstü uzanıp, bacaklarımızı da hafif hafif havaya doğru sallayarak inanılmaz derecede tatlı bir portre çizelim, dünyadaki "şirin" kızlara bir gönderme yapalım, onları bir analım istiyoruz..
kimbilir belki bu sırada yüzümüzde çiller bile çıkar, tatlılıktan vücud atma yapar belli mi olur..

yılbaşı sonrasında bodrum tatilinin tüm perde arkasını buradan takip edebilirsiniz..

önemli not 1: "seneye görüşürüz" espirisi yapan olursa ağzına vururum.. bence siz de çevrenizde yapanları dışlayın, ders olsun..
önemli not 2: şirin kızlardan hiç hoşlanmam.. hatta hem şirin hem aptal olanları bazen tokatlamak isterim..

aslında edip akbayram hiç yok muydu?

aranızda edip akbayram ve çocukluğumuzun bulaşık telleri arasındaki benzerliği farkeden var mı?
dikkat ederseniz ikisinin de popüler olduğu yıllar neredeyse aynı..
bu konuda ufak bir çalışma hazırladım, aradaki 7 farkı bulun:
gördüğünüz gibi fark yok..
peki o zaman yıllarca titrek, ürkek sesiyle dinlediğimiz edip akbayram gerçek bir insan değildiyse neydi??

konuyla ilgili kapsamlı bir ar-ge döneminden sonra elde ettiğim bulgular kanımı donduran cinstendi..

canlarım, dünyada "bulaşık teli sanatı" diye bir dal var ve malesef edip akbayram da bu akımın bir mahsülü sadece..
ekranlardaki şarkı söyleyen silueti ise bir animasyon hilesinden başka bir şey değil..
zira etrafınıza bakın, hiç edip akbayram konserine giden var mı??
yok..
demek ki o da yok..
(ben aslında yoğum espirisini yapanın ağzına vururum)

işte o sanatın bazı diğer mahsüllerini de huzurlarınızda kamuyla paylaşıyorum..
işte o şok edici, insanın kanını donduran belgeler..


bakalım daha başımıza neler gelicek..
tanrı hepimizi kutsasın..

23 Aralık 2011 Cuma

aile içi kimlik bunalımı

türk aile yapısı çok tonton bir yapı olmasına rağmen bazı manyakça ve sadece bize özgü yanlarını da görmezden gelemezdim pardon da..

öncelikle bu kendinden sürekli çoğul olarak konuşma halinden hiç hoşlanmıyorum söyliyim..
2 grup insanda çok görülüyor bu sendrom:

1-karısı hamile olan erkekler: HAMİLEYİZ!!!!
dostum sadece karın hamile!! sana noluyo??
sakin ol..

2-"aaaa babamız gelmiş" sendromu!! aslında eve gelen baba sadece çocuğun babası olmasına rağmen kadın da adamla yaşaya yaşaya adamı kendi babası sanmaya başlamıştır, çok tehlikeli bir ruh halidir, kaçınmak gerekir..

tabi bunun yanında ufak çocuğa seslenen kişinin çocuğa kendi sıfatıyla hitap etmesi hali var ki aslında apayrı bir yazı konusu..
örnekler:
hadi ablacım son lokman
hadi annecim gidiyoruz
hadi halacım uyu artık

sizce de bu şekilde hitap edilen çocuklar gelecekte şizofren olmicak mı?

bu konuda 5 yaşındaki Ali'den gelen okuyucu faksına bakıyoruz:
"olm karı bana hala dio la, ama o benim halam diil mi?? peki ben onun halasıysam o benim neyim?? noluyo olm??"


bu gidişe dur diyelim, Aliler ve niceleri daha fazla saçmalamasın..
daha sağlıklı aileler için elele..

MyMujjjj

yılbaşı stresi

yılbaşlarını sadece süsleri için seviyorum..
bunun dışında da hiç sevmiyorum..
zira yılbaşı demek bir sürü işyükü demek, deadline demek, yeni yıla yetişmesi gereken işler demek..
ve tüm bu stresli süreçlerin yanında da "hhıaaıhaıaı yılbaşında napıcaz" diye hayıflanan bir toplum baskısı demek..
sürekli her kafadan bir ses çıkıyo.. birine uyan, öbürüne uymuyo..
yeni yıla biriyle girsen, diğeri kırılıyo falan sürekli kararlar, seçimler, arada kalmalar vs..

yeni yıl arifesinde olduğumuz şu günlerde malesef aldığım milyonlarca okuyucu faksı sayesinde çevremde de bu stresi yaşayan bir sürü insan olduğunu öğrendim ve bu uyarı yazısını yazmak istedim..

canlarım, kimse aynı anda 5 yerde olamaz..
yeni yıla arkadaşınız ya da sevgilinizle birlikte girmek zorunda da değilsiniz, yani "aayhhahh yeni yıla nası girersek öyle gidermiş amaaaa" halinden de bir çıkın, bir rahatlayın, yok öyle bişey..
mesela ben geçen sene yeni yıla full şampanya ve mojito'yla girdim ama sene boyunca durum yine aynıydı: EFES!!
yani neymiş??
yeni yıla nasıl girersek öyle gitmiyormuş!!

yılbaşında herkes kendi arkadaşıyla olmak isteyebilir.. insanı diğer arkadaşları ya da sevgilisi arasında seçim yapmak zorunda bırakmayın lütfen..

her zaman ne diyorum??
lütfen biraz daha ince düşünce, lütfen biraz daha şuur..

ama başta da söylediğim gibi sokak süsleri yıl boyunca kalsın lütfen.. renk renk, ışıl ışıl şaaşaalı bir hayat izlenimi yaratıyor bende..
bilirsiniz ışıltılı hayat, zenginlik her zaman sevdiğim konseptler olmuştur, fakirlikten hiç hoşlanmam..

yarın yazma şansım olmazsa diye şimdiden söylüyorum..
herkese mutlu noeller..
biz de noeli bu yıl mary halamların dağ evinde şömine başında i wish you a merry christmas söyleyerek kutlayacağız..

Tanrı hepinizi kutsasın..
cizız krayst,
Amen,
MyMujjjj

PS: daha hiç yılbaşı hediyesi almadım?? daha postalamadınız mı?? onun için mi gelmedi?? yoksa bana hediye almamanız gibi bir seçeneğiniz yok yani hayal bile edemiyorum ki hayal gücüm ne kadar zengindir..

20 Aralık 2011 Salı

amerikan sineması gençlimi yedin!!

yıllarca amerikan filmlerinde yaşanan şahane hayatların kölesi olduk..
filmlerde kim nerede çalışıyor, o değirmenin suyu nereden geliyor hiç görmedik..
derken geçen gün "sweet november" filmine denk geldim, "aa ne de güzel filmdi" diye izlemeye koyuldum ve 15dk sonra bu filmi beğendiğim için birkaç sene önce moron olduğuma kesin olarak kanaat getirdim..
ne bayık bi film o yaa..
o charlize theron insanın içini kıyıyo, mıyıl mıyıl mıyıl mıyıl..
off yaa geberse de rahatlasak gerginliğiyle izledim tüm filmi, sonunda da öldü rahatladım..
işte tam bu sırada ben filmi izlerken, bir yandan da daraldan darala koşarken bir şey dikkatimi çekti..
bu kızın anası babası yok..
bi kere en önemli detay bu: kız kanser ölmek üzere, ailesi nerde??
sonraaaa bu kız hiç iş yapmıyo, bildiğimiz ev kızı.. ama şehrin en güzel yerine çok kral bir apartmanda oturuyo.. bu nasıl oluyo??

bir kere adı üstünde sweet november-yani belli ki film kışın geçiyor..
ee o evin ısınması var??

kız paso marketlerde gezio, yani market alışverişi var..
ee kız hasta, ilacı var, tedavisi var..
arkadaşım bu değirmenin suyu nereden geliyor????
senaristlerden bir açıklama bekliyorum..


işte bu ve benzeri filmler yüzünden ben hep sandım ki "oooo şahane üniversite biter, ben de hemen çok kral bi eve yerleşirim" ........
parmak kadar çocuğun hayalleriyle oynamaya utanmıyo musunuz??

ne biliyim filmlerin bir yerinde yalandan bir bordro gösterin, vasiyetten bahsedin, piyango diyin bişi yapın, biz de sürekli "bu para nerden gelio" stresinden kurtulalım..

artık birisi bu hayal tacirlerine dur desin!!!!

MyMujjjj

17 Aralık 2011 Cumartesi

idrar testi terörü

bu yazım sanırım daha çok bayanları ilgilendiriyor ama yoo ne var ki ben de aynı sorunu yaşıyorum diyen beyler olursa da onlara tavsiyem bi parkinson kontrolü yaptırın bence..

herneyse sapmadan konuya dönüyorum..
hepimiz hayatımızda en az bir kere idrar testi yaptırmışızdır..
ve özellikle bayanlar olarak bundan hiç hoşlanmadığımızı tahmin ediyorum..
kan testi bile bende idrar testi kadar stres yaratmıyor.. çünkü doktor "sizden bir de idrar testi alalım" dedikten sonra bende kayış kopuyor ve direk "off yaa o minicik kutuyu nasıl isabet ettiricem yine yaa off puff" gibi dertlenmeler başlıyor..
örnek görsel no:1

hastayken zaten oldukça bitik durumda oluyoruz ve yataktan kalkıp tuvalete gidicek gücü bile zor buluyoruz..
bi de zaten bu haldeyken bizden o kutuyu isabet ettirmeyi beklemeniz biraz fazla iyimser bir yaklaşım olmuyor mu??

hele bir de kol damarıma kocaman bir iğne saplayıp, o iğne oradayken tek elle bu cambazlığı yapmamı beklemek nedir??
ciddi misiniz siz yaa??
ben zaten bu kadar süper güçleri olan biri olsam sizce 10 kere cirque de soleil'e cv'mi göndermez miydim??

tüm bu sebepten dolayı tıp dünyasına küsmeme çok az kaldı..

hadi erkek doktorlar bunu anlamıyor..
peki dünyadaki kadın doktorlar neden bu teröre bir dur demiyor??
mesela lazımlık gibi bir çözüme gitmeye ne dersiniz??

hipokrat yemini etmeyi biliosunuz ama daha user friendly ürünler çıkarmak hiç aklınıza gelmio dimi??
mantığınız "biz eşşek gibi okuduk onlar da bi kutuyu isabet ettiriversin" dimi??
çok hainsiniz walla ciğerinizi biliyorum..

işte böyle sevgili doktor dostlar..
son olarak yazımı bir özlü söz ile tamamlamak istiyorum..
güneş girmeyen eve doktor ve de dolayısıyla idrar testi kutucuğu girer..

Sevgiler,
MyMujjjj

9 Aralık 2011 Cuma

içimizdeki ceyn eyri..

yeni jane eyre'nin vizyona girdiği bu cuma günü, hepimizin içindeki ceyn eyrisini ortaya çıkaracak olan chanel cruise 2011/12 mücevher koleksiyonundan 2 masterpiece huzurlarınızda..

benim olucaksınız.. benim.. benim..


5 Aralık 2011 Pazartesi

yeni evli klişeleri..

ben yeni evli çiftleri çok seviyorum..
pek tatlılar..
sürekli bir "biz" halidir gidio..
"uyuduk"
"uyandık"
"geziyoruz"
"dün gece pek sıkıntılıydı hiç uyuyamadık"
"mutlaka bekliyoruz"
örnekleri isterseniz daha da çoğaltıp sizi boğarak öldürebilirim ama yapmıyorum..
dua edin bana yatın kalkın..

bu yeni evlilerin çevre tarafından aşırı sempatik bulunmasını da ayrıca hiç anlamıyorum..
bunlar bir mekana gittiklerinde "yeni evliyiz" dediklerinde auauauau falan gibi sempatik tepkiler alırken, ben aynı mekanda sevgilim dediğimde aynı sempatik tepkiyi alamıyorum.. henüz hukuksal bağımız olmadığı için mi bu tepkiniz ey insanlık!!
(önizlemede okudum da buraya kadar baya ayşe özyılmazel gitmişim, öğğkk hiç de sevmem-hemen çizgime dönüyorum)
kurmicam ulan o hukuksal bağı, size inat kurmicam..
sinirlendirdiniz yine konudan saptım..
ne diodum??

heh..

bu çiftler daha düğün aşamasında antipatikleşmeye/kendini bozmaya başlıyo..
en ama en delirdiğim olay düğün dansı..
ama normal sıradan bir ilk danstan bahsetmiyorum, zira cool bir şarkıda sıradan bir salınım şeklinde olması halinde belki hoş olabilir..
ama düğünden önce dans kursuna gidip, kendi düğününde kendi show'unu yapan çiftlere ne kadar uyuz oluyorum anlatamam..
durum resmen piyes..
"yediiiii-sekiiizz-dokuuuuuz-toner dön-hoopp ikii-üüçç-toner elimi tutsanaaaaa"
ben zaten senin düğününe geliyorum ve bence bu yeteri kadar büyük bir show.. bir de bana dans show'u yaparak kendini kanıtlama iddian ne??

bu yeni evlilerin klişeleri imzayı attıktan sonra çığ gibi büyüyor..
1-evlerindeki düğün fotoğrafı.. bi insan kendi evine neden kendi düğün resmini koyar ki??
2-eve gelen herkesi düğün videosuyla boğarak öldürme çabası..
3-sürekli evli çiftlerle görüşme tribi..
en sinir olduğum da bu zaten..
evlendik hoooop hemen komün hayata geçelim..
"çiftlerle yemeğe gidelim..
çiftlerle tatillere gidelim..
çiftler olarak birbirimize gidip gelelim, sıkıcı çift muhabbetleri yapalım, erkekler salonun bir köşesinde futbol konuşsun, biz de bayanlar olarak diğer köşede organik gıda sektörünü tartışalım."
ne tatlııııı?!?!?!?!!?!?!!?!?

offff kendinize gelin!!!!
sıkıcı mısınız??

ama bu durum neredeyse tüm çiftlerde oluyor, ben dikkat ettim, doğal seleksiyon..
bunu yapmayan, evli olmasına rağmen yine tek arkadaşlarıyla takılan, gezen, danseden, içen çiftleri çok takdir ediyorum..
4-sondan bir önceki en fenası geliyor : "bütün kızlar toplandık"
nil karaibrahimgil'in bu evde kalmış kız şarkısını başımıza saldığından beri huzur bulamıyorum.. o nasıl zavallı bir şarkı yaa?? ve bayanlar siz nasıl bu oyuna geliosunuz?? yapmayın lütfen yaa..
bütün kızlar toplandık'ta çiçek atan geline zıplayan yancılar kadar içler acısı bir başka görüntü olabilir mi bilmiyorum.. belki victoria's secret kapısında bekleyen adamlar olabilir.. hangisi daha kötü tam emin değilim ama ikisi de zirveye oynar..
işte erkeklere özendiğim 2.nokta da bu olabilir.. herifler efendi gibi evlenio ama bi tek biz kendimizi bozuyoruz, yok kafa tülü, yok çiçeğe zıplamalar falanlar filanlar..
5-veeee son olarak altın madde: organik gıdalar!!
kızlar evlendikten sonra artık erkek falan konusunu da rafa kaldırdığından bir çıldırma hali ile çağımızın yükselen değeri olan organik gıdalara sarıyolar..
ve ortadaki klişe hikaye de hep aynı..
(isimler tamamen uydurmadır)
"Bizim Ayşe'nin P&G'de çalışan bir arkadaşı şehir hayatından sıkılıp Aydın'a yerleşip çiftlik evi almış, organik gıda üretio, istersen her hafta günlük bahçe sebzesi gönderio.. ay şekerim o salatalıklar çıtır çıtır, o domatesler resim.. haftada 700 liralık sipariş veriyoruz, bütün hafta götürüyo"
çok antipatik yaa!!
evlenince ben de böyle olursam tokatlayın beni..
organik ne yaa!! sanki biz küçükken evde organik salatalık vardı da hepimiz organikle büyüdük..
evlendik, işimiz gücümüz yok, paramızı harcıcak yerimiz de kalmayınca böyle oyalıyoruz kendimizi desenize..

evliliğe hazır mıyım sorusundan önce çift adaylarının kendilerine sorması ve cevaplaması gereken bazı kilit soruları aşağıda gönderiyorum..
cevaplarınızı bana gönderirseniz çift analizinizi en kısa zamanda yapıp, size evlilik-hazırlık paritenizi gönderebilirim..

*ideal evlilik nasıl olur?
*nasıl cool bir evlilik hayatına sahip olunabilir??
*kendimizi bozmadan evlilik hayatı yaşamak mümkün müdür??

yanıtlarınızı bekliyorum..

Sevgiler,
MyMujjjj

1 Aralık 2011 Perşembe

rock star tribi

kış boyunca bu soğuğa dayanmak için tek motivasyonum konserler.. özellikle babylon ve salon'daki konserler ufak ve samimi bir ortamda geçtiğinden gerçekten süper eğleniyorum, çıldırıyorum, kendimi bozuyorum, çizgimden çıkıyorum.. farkındaysanız da ne yazıcağımı unuttuğum için şu an anlamsızca uzattıkça uzatıyorum, heralde daha da uzatamam diyorum ama uzatıyorum uzatıyorum..

----

tamam toparladım..

----

konserlerde neşemi bozan "ah be keşke bu da olmasa" dediğim çok önemli iki konu var..

1-gelen grubun mutlaka türkçe bir şeyler söyleme çabası..
benim gerçekten hiç bu şekilde bir beklentim yok söyliyim de.. ve kimin var onu da çok merak ediyorum, tanışmak istiyorum..
orada olmamın tek sebebi şarkılarını beğenmem, tarzını beğenmem ve bazen de direk kendini beğenmem olabilir.. ancak asla ama asla türkçe konuşması benim için bir motivasyon değil, aksine oldukça irite edici..
bu çaba neden??
efendi gibi sanatını icra et, kendi dilinde teşekkür et ya da hadi evrensel olsun diye bir tenks de, sonra bas git.. niye kendini bozuyosun??
sen teşekkürler demesen, biz senin için "hmmmm bak seeeeen dilimizi bile öğrenmemiş, cesuuuuur" demicez senin için, rahat ol..

2-lütfen artık 80'lerde yapılan bu bis modasına biri son versin.. bu bise çıkma durumu grubun bütün karizmasını yerle bir edio... yaa efendi gibi bir kerede çık, şarkılarını söyle git, sonradan zaten 4 saniye sonra geliceğini bile bile sahte sahte gitarını yere koyup gitmeler falan oluyor mu artık 2011'de?? en az bir evcilik oyunu kadar sahte ve samimiyetsiz bir hareket olduğunu düşünüyorum..

bir gün konser sonunda bozuk bir türkçeyle "teşekkürler istanbul" diyip bise çıkmayan bir rockstar görürsem orada nikahı basıcam.. çok netim, çok kararlıyım..