6 Eylül 2015 Pazar

sahibinden malta.

allah o malta'yı bildiği gibi yapsın.
tatilimizi zehir etti.

silah arkadaşlarımız M.E. ve S.İ. ile hayvan gibi eğlendiğimiz bir Selanik tatilinden sonra dedik ki yine bir Evrupa'ya mı gitsek genşşşler!!
Ve de ekonomisi batmakta olan, tüm günü 20 euro'ya hayvan gibi lüks içinde geçirebileceğimiz ama deniz kenarı olan ve maviliklerinde yüzebileceğimiz bir evrupa ülkesi arayışına girdik.
aslında en temel kriterimiz "schengen" ile girilebilir olmasıydı.
zira ilk defa yıllar sonunda 55.schengenimde falan 6 aylık vize almıştım ve hepimizin aynı anda vizesi vardı.

yaptığımız hummalı araştırmalar neticesinde malta'da karar kıldık.

önemli not: vizeyi malta konsolosluğundan aldım ve sanırım malta konsolosundan sonra ilk defa birisi malta konsolosluğundan vize alarak malta'ya gitmek istiyordu, bu sebeple de sevinçten delirip bana 6 ay verdiklerini düşünüyorum. zira sonradan anladım ki akli dengesi yerinde bir insan bilinçli bir şekilde, bilerek ve isteyerek ve ısrarla malta'ya gitmek için malta'dan vize almazmış, almamalıymış..

Görünürde tüm şartları eksiksiz sağlıyordu;
*schengen'le mi giriliyor? EVET
*ekonomisi kötü mü? EVET
*ucuz mu? EVET
*deniz var mı, turkuaz-maviliklerde yüzebilecek miyiz? EVET YÜZÜCEZ HEM DE ÖTEYE BİLE GEÇİCEZ!

kağıt üstünde harika bir plan yapmıştık.
YESSSS HAYVAN GİBİ ZEKİYİZ ÇÜNKÜ!!!!
(nooooot!!)

hemen uçak biletlerimizi aldık ve booking'den otel aramaya başladık.

yaptığımız 700 saatlik fizibilite, cross site karşılaştırmaları vs neticesinde Sliema şehrinde tam deniz kenarında marinanın orada bir otel bulduk.
Yorumlar falan olumlu ötesi, herkes öyle mutlu şeyler yazmış ki, tamam dedik selanik tourist otel faciasından sonra oteli telafi edicez artık, hayvan gibi mutluyuz, YESSSS!!
hemen oteli de ayarladık.
ama sanırım biz oteli ayarlarken ya euro 1,5 liraydı (ki sanmıyorum-o kadar eski değil zira-3 ay öncesi falan) ya biz biraz alkollüydük ya da içkimize ilaç atılmıştı.
zira otele gidip de ödeme aşamasına geldiğimizde hepimizde ne?nasıl yani? embesilliği oluştu.
götümüze hayvan gibi bir kazık kaçmıştı sevgili romalılar.
üstelik de bu paranın karşılığında 1 metrekarelik ve de en fenası camsız birer odada kaldık.

ben ikinci şoku da odaya girdiğimde yaşadım.
kapıdan girdikten sonra 1 adımda yatağa, 2. adımda da banyoya ulaşılıyordu.
banyonun ufaklığını anlatmak için ise henüz metrik bir sistem yok ama şöyle diyim, çişinizi yaparken aynı anda lavaboda dişlerinizi fırçalayabilir ve de yine aynı anda duşta ayaklarınızı yıkayabilirdiniz.
benim bacaklarım yetişmediğinden ben ayaklarımı yıkayamadım, ama belki zarif eşim M. yıkamıştır, bilmiyorum sormadım, bir de yeni evli falan olduğumuz için de iğrençleşmenin manası yok henüz.

neyse odaya girince yaşadığım hayal kırıklığını biraz temiz hava ile atayım dedim ki, bu niyetim de tokat gibi yüzüme indi.
perdeyi bir açtım, binanın boşluğu!!!!
sonsuz bir pimaş manzarası.
resepsiyondaki orospuya da "abla biz bir fresh air alamayacak mıyız" soruma da "air condition" cevabını aldım.
"oldu yaa hiç aklımıza gelmemişti air condition"
ama işte orada leydiliğimden "ulan orospu fresh air diyoruz, air condition fresh mi sence" diyip ağzına da plastik havaianas terliklerimle vuramadım. içimde bir uktedir.

neyse...
genel olarak tatilini malta halkı tarafından tokatlanarak geçirdik.
ve de yani tüm halk retard!!
restorana gidiyoruz 4 kişi, ortaya bir sürü şey istiyoruz, herifler 1 çatal getiriyor!! ve extra çatal istediğimizde de "kaç tane?" cevabını alıyoruz.
ulan mal!
4 kişiyiz.
kaç tane çatal isteyebiliriz ki!!
sen 10 tane getir, kalan 6 tanesini götümüze sokucaz.

aslen "sakinliği" ile tanınan (noooot!) zarif eşim bile çileden çıkıp "bi say bakalım biz kaç kişiyiz röööaarrr" diye kükredikten sonra hakettiğimiz 4 çatalı alabildik..

kahve istesek tersleniyoruz, hesap istesek suratımıza bakılmıyor, ne desek tersleniyoruz, servis rezalet, zaten gelişimi 1985'te durdurdukları için teknoloji de bekleyemiyoruz...

ama zaten ilk günden beri bizi en çok heyecanlandıran şey de yapacağımız tekne turuydu.
bu sebeple de diğer negatifliklere çok fazla takılmıyorduk, zaten bir noktadan sonra da deliliğe geçtik, yediğimiz her tokadı tebessüm ile karşılar hale geldik..

neyse iş geldi tekne turunda çıkacağımız tekneyi seçmeye..
öyle bizdeki gibi aman tekne kapatalım da halka karışmayalım, fakirlerle yüzmeyelim, kendi elit dünyamızda takılalım konsepti 1985'te oldukları için tabiki henüz buraya gelmemiş.
mecbur başka insanların da olduğu tekne turlarından birini seçicez.
Biz de baktık, teknelerin arasında en ciks olanı seçtik, hayvan gibi bir katamaran.
ve öyle çok kalabalık da olmuyor, insanlarla içiçe olmazsınız dedikleri için içimize de sindi.
malta apaçi yuvası bari teknede rahat edelim dedik.
ve tekne sabahi geldi çattı. mutluluktan ölüyoruz. hayvan gibi bronzlaşıcaz, turkuaz sularda yüzücez, belki 3-5 vatos, köpek balığı neyin bile görücez ve istanbul dönüşünde de deli gibi hava atıcaz..
(plan kağıt üstünde yine harika)
tekneye bindik, kadro olarak bir fıkra çıkarabilirdik;
50 israilli, 4 türk, 2 ingiliz karı ve tekne crew.

yani o kadar asimile olduk ki herkes bizimle hebrew konuşuyor falan..
ve tabiki 2 tane aşırı neşeli ingiliz karı.
ikisi de dişsiz kaptanı kapama derdinde, sabahın dokuzunda adama lep densler falan, leşliğin sınırları zorlanıyor.
"eehh bi oturun be oturduğunuz yere sabah sabah bu neyin neşesi" diye onların da ağzına vurmadım tabiki, ama vursam büyük vururdum.

ama işte malta'ya iner inmez götümüze giren o şemsiye teknedeyken açıldı.
ve hayatımızın fırtınası çıktı: perfect storm!!
ama kaptanımız george clooney değil..
isnt it ironic?? no, it isnt!
soğuk, sağanak, dalgalar derken ben hayatımın kusmasını yaşadım.
ve bu arada benimle beraber 10 kişi falan da kusuyor ve bayılanlar falan var..
yani abartmıyorum, hakaten bir dram yaşanıyor denizin ortasında.. mültecilik diz boyu.. baya çeşme'den sakıza kaçıyoruz..
ben yağmurdan ve dalgalardan sırılsıklam olmuşum ve artık üşümekten morarmışken tam, ingiliz orospu bana dönüp "yannız tatlım ingiltere'de bu çiseleme sayılır" dedi!!
bana!!
bana dedi!!
ulan göt karı, zaten o yüzden ingiltere'de değil malta'dayız, yağmur isteseydik ingiltere'ye giderdik yavşak!!
bu arada da kaptan ve kadroya da yazmaya devam ediyor, artık gözü döndü, hangisini kaldırsa kar durumunda..

director's note:
ben bu ingiliz karılarının nasıl 12 yaşında hamile kalıp çöpte doğurduğunu çok iyi anladım abi.
çok normal.
sarah ve musa'ya da zamanında aklım ermemişti-gerçi yaşım da küçüktü.
ama şimdi taşlar oturdu.
ama olsun yine de ne güzeldir ingilizlik..

aman neyse, tekne turumuz hüsranla sonuçlandı.
bir tane kasabaya yanaştık, bir otele sığındık, ben kusmaya devam ettim, beni lobide fön makinasıyla kurutmaya çalıştılar falan ve nihayet oraya taksi çağırarak kendi otelimize geri dönmeyi başardık.
ve tabiki otele döndükten 2 saat sonra da deli gibi güneş çıktı.

ve böylece o mavilikler hayalimiz de götümüzde patlamış oldu.
mavilik diyorsam, hakaten mavilik yani, baya üzerine film yapılmış bir mekandan bahsediyorum;
the blue lagoon



ve de burada bırakın yüzmeyi, karşıdan hatta uçaktan bile göremeden dönmüş olduk.

ülkenin tek iyi yanı içki inanılmaz ucuz.
biz de dedik ki, bu iş böyle olmaz, bari öküz gibi içelim de placebo etkisi yaratalım, sanki hayvan gibi eğleniyoruz sanalım.
öyle de yaptık ve sanırım biz bize olduğumuz için eğlendik de..

CUT
Sahne 2: 
Malta'dan tam 1 hafta sonra ölümcül bir endoskopi süreci yaşadım ve gastrit teşhisi koyuldu, teşekkürler.
Malta, 10 points.
(yani  neymiş? öyle hissetmemek için ve de ucuz diye ayı gibi içmemek lazımmış..)

Yani diyeceğim o ki Malta da hemen medeni bir ülkeye satılsın.
insanları da yakılsın, boş olarak satılsın. Çünkü bu insanları ile Norveç alsa toparlayamaz o öküzleri.
Allahın dincileri.
din kontenjanından çakma avrupalılar.
inşallah bi istanbul'a gelirsiniz ve bana denk gelirsiniz, size "türk" misafirperverliğini gösteririm.
ya da satılamiosa da yeri değişsin, suudi'nin yanına falan koysunlar, çok iyi olurlar birbirlerine.
lanet şeyler.
benim gibi liberal, tertemiz, saf, pak bir insanı bile ırkçı yaptınız lan, aferin size.
(şaka şaka hayvan gibi ırkçıyım tabiki-ama genelde doğuya doğru. batının her türlü tatlılığını alırım, eve getirip evde beslerim)

ve yazıma ingiliz bir edebiyatçının, çok ünlü bir eseri ile nokta koymak istiyorum;

FUCK YOU MALTA....
Shakes Beer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder