31 Mart 2012 Cumartesi

one day-no more!!

bu one day filmini ilk izlediğimde de nefret etmiş, kin kusmuş, yaşama sevincimi kaybetmiştim..
bugün öğlen evi topladıktan sonra mis gibi marc lavanta kokusu eşliğinde oturduğum koltuğumda moviemax'te one day'in yeni başlamakta olduğunu gördüm ve "ulan müjde belki de filme 2. bir şans vermen için bir işarettir bu" dedim..
....
bu arada saat 14.31 oldu ve hala spora gitmedim.. ve gitmemek için türlü türlü bahaneler yaratmaya çalışıyorum uyandığımdan beri.. "sanki ayak bileğim mi ağrio benim" gibi gibi.. ve bu halde de aklıma lise sondayken ders çalışmamak için evde sürekli anneme "anneeeaa ben biraz ütü yapiyim mi" demelerim geldi, büyük salakmışım hakaten..
....
bu minik flashback'ten sonra konumuza dönüyorum..
evet bu filme bir kere daha şans vermeye karar verdim..
sonuçta sinemada izlediğim gün zaten biraz canım da sıkkındı, bi de filmin konusu da sevmediğim bi olay zaten falan, bunun için extra darlanmış olabilirdim o gün..
şu an hem yazıp, hem izliyorum ve aynı o gün salonda yaşadığım iç darlanmasını yaşıyorum -  ki bu aralar başağrılarım için seratonin salgılatan bir vitamin içiorum ve 1 haftadır mutluluktan saçmaliyorum.. buna rağmen beni yine şu an depresyona sürüklediyse bu film, gerçekten kötü canlarım..
kitabı da nasıl best seller oldu anlamıyorum..
bu arada da okuduğu bir kitap, film olanların filmle ilgili "ayy kitapla da alakası yok, kitabı çok daha iyi" tribinin hastasıyım.. yani mutlaka ama mutlaka bu klişeyi biri söylüyor..
çekirdek yemeye başlayıp "buna başladı mı da duramıyor insan" klişesiyle aynı ayarda bence..

herneyse konuya bi türlü giremicem bu yazıyı da böyle bitircem heralde..

anna hathaway'i zaten oldum olası sevmem, mıymıntı karı..
jim sturgess'la ilgili yazımın sonunda ilgili duayı bulabilirsiniz..

tüm filmi her zamanki alfa dişi kıskançlığımla izledim:
anna mıymıntısı yine dünyalar yakışıklısı herifi götürüyor film bahanesiyle..

bu film aşk filmi falan diil, kendimizi kandırmayalım..
kız çocuğa umutsuzca aşık, herif de kızla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyo..
herifin bütün film götürmediği karı kalmadı, en sonda da uyuşturucudan iş göremez hale gelince hala bir köşede onu bekleyen emma'ya döndü.. sonuçta bunun yaşlılığı falan var..emma da iyi-hoş kız, baktı gideri de var, hem zaten çok sevio herifi, yaşlanınca bakar ona falan..
bu hikaye sizce de çok tanıdık ve can sıkıcı değil mi??
bu filmin de aşk filmi olduğuna beni kimse ikna edemez..
bu filmi sevenleri de anlamıyorum, baya sado-mazo bi tatmin heralde..

ayyyyy o kadar darlandım ki emma ölünce de "oh iyiki öldü" dedim ve hatta konuya uyan bir şarkı bile besteledim:
nası koydu kamyon emma'yaaaa emma'yaaaa emma'yaaaa!!!!

jim sturgess'a gelince:
nefret ettiğim o ingiliz aksanını bana sevdirdi..
annemi gönderip isteticem..
in jim we trust!!

bu güneşli cumartesi günümü de zehire çeviren David Nicholls'a sonsuz teşekkürler..

MyMüjjjj

28 Mart 2012 Çarşamba

grace kelly'den şebnem ferah'a uzanan o yol..

yine öyle klas, öyle A+ bir Salı yaşadım ki sevgili okurlar..
zenginlik, şaaşaa ve görkemin hakim olduğu, kendinden konfetili gecemiz evde bir şişe moet&chandon'la start aldı.. kanıtı da aşağıda..
ve evet iphone aldım, en pahalısı 4S'miş, öyle dediler, ben de ondan aldım hahahahahaah (kötü kahkahası-bu sırada da but ısırıyorum)
fonda da digiturk şöminesi eşliğinde smooth jazz..
hepimiz birer grace kelly narinliğiydik..

ama tabi sonra bir şişe moet'miz bittikten sonra "oo daha çok erken, bi tur da santa barbara (aslen santa helena) döner miyiz" açıklaması geldi..
sonra o bitince "oooo şarap da güzelmiş, bi tur daha döner miyiz" geldi..
en son da benim en güzel son sözlerimden olan  "oo bugün de salı yaa corridor güzel olur, bi baksak mı"
derken kendimizi corridor'da bulduk ve türkçe gecesi!!!!

ve aslen ben sivil hayatımda türkçe müzikten hiç hazetmem, yeri geldiğinde tiksinebilirim bile, öyle ki yeri geldiğinde türkçe müzik yüzünden türklerden bile soğuyabilirim..
biz fransızlardaki asalet bu paçozlarda yok ööğğkk..

beni corridor'da bi görün!! allahım nası eğleniyorum!!
şebnem ferah'tan teoman'a, teoman'dan kurban'a geçiyorum, danslar falan, allahım o nasıl eğlenmek..
"suuuuussss konuşmaaaaa sözler kimin umurundaaaa" falan..
ve o tiksindiğim kız olup çıkıvermişim..
noluyo olm bana!!
yaşlandıkça kırolaşıyo muyum acaba??
off allahım çok korkuyorum..
gören baya çok net bi şekilde "olm kızlar aylardır türkçe gecesini bekliomuş" falan diyebilir.. ve işin ilginç tarafı da o şarkıları gerçekten eğer uykumda dinlemiyorsam ezbere bilme şansım sıfır!! hiç bir şekilde denk gelmiyorum, zaten arşivimde yok yani şarkının bana erişme şansı hiç yok.. peki o zaman ben o şarkıları astral seyahatlerimde mi öğrendim?? acaba uykumda türkçe rock barlara astral seyahat mi yapıyordum??

ve de tabiki corridor'da efes içiyoruz..
2 saat önceki grace kelly'den eser yok..
geceye madem şampanyayla başladın, git şampanyayla devam et dimi??
sonuçta mekanlarda her zaman şampanya açtırırım zaten, çizgim bu.. ama anlamadım dün akşam neden açtırmadım.. basiretim falan bağlandı heralde..
ahhmm weirdoooo!!

yani anlayacağınız grace kelly kimliğimle başladığım geceye şebnem ferah kimliğimle nokta koydum..
hoş tabi, yıldız tilbe kimliğimle nokta koymaktan iyidir.. artık kendime bile güvenemiyorum yaa kimbilir belki çalsa yıldız tilbe'yi de biliyorumdur ://

allahım inşallah the national'dan matt bu yazımı okumaz :(
(normalde her yazımı okur)

ve yazımı da eltim e.b.'nin bir özlü sözüyle bitirmek istiyorum: bir kadının en güzel sarhoşluğu şampanya sarhoşluğudur..
önemli not: şampanyadan sonra efes bozuyo yannız..

alkol her kötülüğün anasıdır..
MyMüjjjj

26 Mart 2012 Pazartesi

yaz saati post-sendroms

normalde her sene yaz saati uygulaması haftalar öncesinden konuşulmaya başlanırdı, basında geniş yer alırdı, heryer bağırır, çizerdi falan.. ama bu sene pek bi sessiz girmedik mi sizce de yaz saatine??
ben saatleri ileri alacağımızı cumartesi akşam 10'da twitter'dan öğrendim mesela..
bi de her zaman pazar'ı pazartesi'ye bağlayan gece geçerdik yeni saate ki, bir sürü insan ertesi gün servisi kaçırsın, işe geç kalsın falan..
ama bu sene hem basında istediğim düzeyde yer almadı, hem de cumartesi gecesi geçtik!?!?
benim mesela hala "ulan acaba girmedik mi" gibi şüphelerim içten içe devam edio..
ama bugün işe 600 kişiyle aynı anda geldiğime göre de doğru yoldayım diye varsayıyorum, bilimsel bir deyişle tümevarıyorum..

ama bu yeni saate alışamayanları hiç anlamıyorum!!
yaa altı üstü 1 saat ileri aldık, gören de tokyo saatine göre yaşamaya başladık sanır..
bu kadar mı dakiksiniz yaa!!

NTV'de de haber olmuş bugün acaip sinir oldum..
japon olsak neyse de, kanımızda rahatlık, laçkalık ve bilimum yavşaklık olan bir ırk olarak bu saat hassasiyeti nerden çıktı??
http://www.ntvmsnbc.com/id/25333787/

iyi haftalar,
bugün biterse hergün biter..
MyMüjjjj

22 Mart 2012 Perşembe

şartlanmalar yüzünden hayatım değişemio!!

ben bu şartlanmalardan hiç hoşlanmıyorum.. yani hayatımda ne istesem mutlaka bir şarta bağlı: bunun için önce şu şu etapları geçmen gerek vs vs
hayatım iyice bilgisayar oyununa bağladı..
app store'da bir apdeyti falan olsa parası neyse vericem bir üst yazılıma geçicem artık..

mesela ben 6 ay ücretli izin istiyorum.. 6 ay işe gelmiyim ama maaşım da yatsın.. ama yok alamıyorum.. neden??
çünkü bunun için çocuk doğurmam gerekiomuş!!!!
şok şok şok şok!!!!
yaa bi dk, bir kız çocuğu olarak dünyaya geldiğim gün kazandığım bazı imtiyazlardan biri diil mi bu yaa??
ben süt izni almak için, doğum izni almak için ille de doğurmam mı lazım anlamıyorum ki??
ayrıca da sürekli nörd gibi çalışırsam bir koca bulmam ve bunları hayata geçirmem nası mümkün olucak??
o zaman bırakın bari 3 günlük evlilik iznimi alıp sıcak denizlere falan iniyim orda da belki şahane makarna pişiren, üzüm bağları arasında büyümüş ve şarabı 1 kilometreden tanıyan toskanalı bi gençle falan tanışırım..

çalışma ve sağlık bakanlığı bu konuyla ilgili bir şeyler yapabilir mi acil lütfen??
teşekkürler..

çalışma ve sağlık bakanı bana bu tariflere uyan birini tanıştırırsa çok kral bi hayatım olur ama söyliyim, paso şarap, paso üzüm.. ikisini de çok severim, hayatımın kombosu olur..
sonra tatillerde, bağbozumlarında arkadaşlarımı çağırır onları bağ evimde ağırlarım..
ferzan özpetek filmlerindeki gibi avlumuzdaki büyük masada sınırsız kırmızı şarap ve napoliten makarnalarımızı yer, içer, güleriz..sonra arada yediklerimizi yakalım diye gidip 2 satır üzüm ezeriz, sonra gelip yine 2'şer tabak makarna, 1'er lt şarap daha içeriz falan..
bu arada da italyanca şakalar, uzata uzata konuşmalar falan havalarda uçuşuyo..
ooff çok canım çekti..

henüz en akıcı söyleyebildiğim italyanca sözcük cinque cento olduğundan derdimi çok net anlatamayabilirim ama biraz çalışmayla üçyüz-beşyüz, üçyüz-beşyüz, üçyüz-beşyüz,üçyüz-beşyüz dansını italyanca yapabilirim belki..
sonuçta henüz bir şey söylemek için de erken tabi..
çocuklar kendi aralarında konuşup anlaşmışlar..

açlıktan sinirlerim mi bozuldu acaba benim??

uyuyim ben biraz en iyisi..

iyi gecemler..
MyMüjjjj

21 Mart 2012 Çarşamba

out of office nedir?? neden vardır??

bazen olur ya işimiz olur ya da hasta oluruz ve işe gidemeyiz..
ve işyerinde de, bize mail atan insanlar bizden kuvvetle muhtemel cevap alamayacaklarını anlasınlar diye outlook'un mucize programı "out of office" kurarız..
peki bu "out of office" nedir?? neden vardır??

çok primitif bir ingilizceyle konsepti biraz açalım hadi..
OUT=ilk akla gelen/algıda yarattığı ilk anlam olarak dış, bir şeyin dışta olması, yani içte olmaması gibi olgularla ilintili olsa gerek..
OFFICE=çok da uzun düşünmeye gerek olmadan, tıpkı dilimizde (yani türkçede) olduğu gibi ofis anlamına geldiği tahmin edilmektedir..
OF=preposition bilgileriniz çok kuvvetli olmak zorunda değil.. dolayısıyla bunu çevirmeye bile gerek duymadan elimizdeki malzemelerle bir anlam yakalamaya çalışalım bakalım..
buradan hareketle de şu sonuca ulaşabiliriz:
OUT - OFFICE??
DIŞ-OFİS??
yani; ofis dışında olmak, ofisin içinde olmamak, ofisin dışında bi yerde ama nerde gibi anlamlar çıkarabiliriz..

ve hikayenin kalbi olan en önemli kısma geldik..
peki mail attığımız birinden bize anında "out of office" diye cevap geldiğinde, buradan çıkarmamız gereken mesaj nedir??
"kendisi şu anda ofis dışında bir yerde olduğundan lesi size cevap veremeyebilir"


böyle bir durumda yapılması ve yapılmaması gereken davranış modeli nedir??
"out of office" mesajında alternatif olarak iletişim kurulması istenen kişiye ulaşılabilir ya da konu o kadar acil değilse "out of office" mesajı gelmiş kişiye "ama acil geri dönüşünüzü bekliyoruz" diye mesajlar atılmaya devam edilmemesi tercih edilir.. zira olmayan bir insandan acil ne isterseniz isteyin zaten olmadığından nafile bir çaba olabilir bu..

işte böyle sevgili okurlar, kurumsal hayatın sevgili mezeleri..

herkese bol terfi, prim, para, şan, şöhret diliyorum..

MyMüjjjj

13 Mart 2012 Salı

buna da ne başlık taksan olmuyo..

sevgili okurlar,
sizlerden aldığım yine metrelerce okuyucu fakslarına çok teşekkür ederim, size öpücüklerimi gönderiyorum, eöeöeö hangi kameradayım?!?!
keşke ben de sabah şekeri olsaydım, kimbilir ne tatlı olurdum, sabah sabah zaten genellikle gergin olurum, gelene gider, gidene gider yapmak suretiyle bütün negatif enerjimden arınırdım canlarım..
ama işte ne demişler - everything happens for a reason so what can i do sometimes..
türkçe meali de, olmayınca olmuyor işte..

o diil de çok fena grip oldum yine..
2012'deyiz, iphone çıktı, ipad çıktı, teknoloji falan uçuyoruz ama hala insanlık gribin pençesinde.. bunun hesabını kim vericek??
uzakdoğu'da herşeyin başı sağlık felsefesi yok mu acaba?? bu cüce adamlar o yüzden mi paso teknolojiye abanıyo??
olabilir mi lan öyle bişey??
birimiz gidip söylesek mi acaba, dokunmatik çalışmalarınıza biraz ara verip insanlığı gripten kurtaracak bir aşı modeli üzerine çalışabilir misiniz diye??
benim japoncam biraz zayıf ama isterseniz fatih terim ingilizcesiyle derdimizi anlatabilirim..
bana haber verin, ona göre kanfrıns kol için inviteyşın atiyim..

5 Mart 2012 Pazartesi

tansiyonlu kadınlar!!

bazı kızların sürekli gergin, sürekli barut halinde olmasına dayanamıyorum..
çok ciddiyim..
zaten zayıf bir bağışıklık sistemim var, bu kızlar ortamı gerdiklerinde bütün neşem-yaşama sevincim yok oluyo, mideme ağrılar ve bulantılar girio..
mesela en tipik örnek konser gerginleri..
konser ortamı yapısı gereği sıkışık, kalabalık bir olaydır ve bu olayda da insanlarla dirsek temasında olmak o konser biletini alırken default kabul ettiğimiz bir gelişimdir..
minicik bir konser alanında 2500 kişiyle konser izlemek böyle bir şeydir ve kimsenin size değmemesi/çarpmaması gibi bir durum söz konusu değildir; zira fizik kurallarına aykırı..
tabi eğer izleyici kitlesinin maddenin gaz halinde olduğu bir konser izlemiyorsanız...
bunu kafamızda bir netleyelim bayanlar..
burada bayanlar diyorum çünkü konserde çantam çarptığı için bugüne kadar bana "yaa uuaff çarpmasanııaa" diyen erkek hiç olmadı..
bir tek siz konserde tırnaklarınızı çıkarıp tıslıyosunuz!!
sıkış tepiş bir konser ortamında size "çarptığı" için insanları/kadınları itip kakmak inanılmaz antipatik ve çağ dışı bir davranış modelidir..
konser ortamı bu, dirsek dirseğe olmak zorundasın sevgili kabuk prenses, kabul et bunu..
kimse bana değmesin, rahat rahat müziğimi dinliyim diyorsan da adres çok basit: torrent!!
böylece ne kimse sana değiyor, ne de sen antipatikliğinle kimseyi kadından soğutmuyorsun..

önümüzde çetin bir kings of convenience konseri var, umarım bu konser için birkaç gencimizi kurtarabilmişimdir..


sanatın ve sanatçının dostu,
MyMüjjjj
(sanatçı dediysem hipster'lar dahil değil ama)

nezaket ne zaman eski moda oldu??

ben kadın-erkek ilişkilerinde biraz eski kafalıyım ve bunda da pek sakınca görmüyorum aslında..
çünkü zaten herşey ışık hızında gelişip değişirken hiç değilse en insani duygularımız biraz yavaş yavaş gitse, zamanın tadını çıkarsa iyi olabilir..

beyler bu yazımda bana biraz kızabilirsiniz ama kızmadan önce bir özeleştiri de yapıverin lütfen..
bugüne kadar saçmalayan kız arkadaşlarınızı yerden yere vurdum, uyuz olduğumuz kız tripleriyle gönlümüzce dalgalar geçtik, şakalar komiklikler yaptık..
ancak takdir edersiniz ki sizin de diğer canlı, cansız, metal ve ametallerden pek farkınız yok ve size de uyuz olduğum zaman söylemek benim en doğal hakkım..
hep kadınları eleştiricek diilim tabiki..
hemen hızlı bir giriş yapmam gerekirse;
beyler yaa zaman geçtikçe daha da ayıya bağlıyosunuz söyliyim!!

hmm biraz sert mi oldu acaba??
tamam biraz daha yuvarlak bir girişle baştan alıyorum:
beyler ya şurda biz bizeyiz, açık açık konuşalım.. bana gerçeği söyleyebilirsiniz, söz aramızda kalıcak..
size kim "artık nezaket kurallarının modası geçti" dedi??
ya da gelip de kim "siz erkekler fasülye gibi nimettensiniz arkadaşlar, coşun coşabildiğiniz kadar" dedi??
nolur bana bi söyleyin kim olduğunu yaa..
söz veriyorum bişi yapmicam?!?!

gençler, yıl 2012 olabilir ancak nezaket kuralları hala baki!!
o kadın-erkek eşittir falan hikayesini kadınlardan önce benimsemişsiniz.
ama ben söyliyim size, öyle bişey yok, olamaz zaten, anatomilerimiz tamamen farklı..
dolayısıyla biz sizin kankanız diiliz!!
küçükken size babanız "olum kızlara karşı nazik olman gerekir" falan demedi mi?? ya da ilkokulda sınıf öğretmeniniz "kızların saçı çekilmez" falan demedi mi??
o zaman ben söyliyim:
kızların saçı çekilmez..
kızlara karşı daha nazik olunur..
kızlara karşı ohaaaa, çüşşşş, yuhhhh gibi ünlemler kullanmak ayıptır..
bir kızla date ediyorsanız hala onu evden alıp yemeğe davet etmek günümüzde geçerli bir davranış modelidir..
bugüne kadar çiçek aldığı için ölen kadın olmadı, tek çiçekle evleneceğini sanan hiç olmadı..
belki şok olucaksınız ama hala kızlardan önce kapıdan geçilmez ve kızlara yol verilir kuralları da geçerli.. ne kadar garip değil mi ??
hayat işte.. bir gün olmasın ki insan yepyeni bir şey öğrenmesin?!?!

yani uzun lafın kısası yıl 2012 ama hala 1950 nezaket kuralları geçerli beyler..
bu arada amacım sizi yerden yere vurmak falan değil tabiki, aynı şekilde bayanlar olarak bizim da "kadın gibi" olmamız gereken durumlar var.. ve aynı şekilde sizin de "kadın gibi" davranmayan kızlara karşı bu tavrı koyma hakkınız saklıdır..
bugüne kadar deli olduğum tipik kız triplerini yerden yere vurdum hep, dolayısıyla arada sırada sizin de nasibinizi almanızda bence sorun yok..
kadınlar olarak bizim ve erkekler olarak sizin zaman zaman ayara ihtiyacımız olabiliyor..
10.000 bakımı gibi düşünebilirsiniz bunu..

pazartesi'yi atlattığımıza göre cuma da gelir artık,
MyMüjjjj